Dünden bugüne eğitim alanında ülkemizde akıl almaz yanlışlar yapılmaya devam ediliyor. O nedenle, eğitim konusuna verilen önemin nereden nereye geldiğini de hatırlamak gerekir.
En parlak döneminde dahi matbaayı Avrupa’dan 150 yıl sonra bu topraklara getirebilen Osmanlı’nın,özellikle Anadolu insanının eğitim düzeyinin yükseltilmesi konusuna çok da önem vermediği bir gerçektir.
Zaten üç kıtaya hükmeden dev Osmanlı İmparatorluğu’nun giderek gerileyip,1. Dünya Savaşından da yenilgiyle çıkarak tarihin deriliklerine gömülmesinin de altında yatan en önemli neden, eğitimsizliktir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Osmanlı’dan elde kalan son vatan toprağını işgalden kurtarmak için Anadolu insanı ile başlattığı Millî Mücadelede cepheye giden ve şehit olan genç kuşağın çoğu, bu ülkenin eğitimli ve eğitim almakta olan son kuşağıydı.
Bu ülkenin en önemli sorunun eğitim yetersizliği olduğunu daha o günlerde tespit eden Mustafa Kemal Paşa’nın, Kurtuluş Savaşı’nın en hararetli günlerinde cephede ki yakın kurmaylarını toplayarak onlara verdiği talimat, “Bu savaşı kazanıp Ankara’ya döndüğünüzde en önemli görevimiz, Eğitim Şurasını toplamak olmalıdır” Sözleri de bu tespitin göstergesidir.
Üzülerek söylemek gerekirse, yüzyıllarca dünyaya egemen olmuş bir İmparatorluktan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde kalan okur-yazar oranı erkeklerde yüzde 3-5 civarında, kadınlarda ise binde 1-2 düzeyindedir.
Cumhuriyet döneminin önünde ki asıl sorun, nüfusun %80’nin köylerde yaşıyor olması ve 35 bin okulsuz köyün okullaşması sorununise, mevcut sistemle ancak 80-100 yılda çözülebilecek oluşuydu.
Bu nedenle Cumhuriyetin ilanı birlikte başlayan devrimlerden en önemlisi, 1928 de Latin harflerinin kabulü ile başlatılan eğitim seferberliğidir.
Bu seferberliğin en önemli ayağı ise, Köy Enstitüleridir.1937’de açılan Köy Öğretmen Okulları, 17 Nisan 1940’da Köy Enstitüsü Yasası’nın çıkarılması ile Köy Enstitülerine dönüştürülür.
Bu tamamen kendi ülkemize özgü bir modeldir ve bu uygulamayla kısa sürede okuryazar oranı hızla yükselir. Köy Enstitüleri modeli, daha sonra Unesco tarafından da eğitim alanında örnek proje olarak kabul edilir.
Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda %3-5 olan okuryazar tablosunun, sonra ki yıllarda nasıl yükseldiğine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Okuryazar oranı erkelerde Kadınlarda
1923 de %3-5 %0 1-2
1935 de %19,3%8,2
1940 da %24%13
1945 de %30%17
1950 de %32,5%19,5
1970 de %56%41,8
2000 de %87,3%80,6
Üzülerek söylemek gerekirse, yirmi yıl gibi kısa sürede okuryazar oranını on katına çıkartan, bilinçli ve sorgulama kültürüne sahip öğretmen ve öğrenci yetiştiren bu model, özellikle o dönemlerde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesin de çok yaygın olan köy ağalarını rahatsız etmiştir.
1945 de çok partili siteme geçilmesi ile birlikte Köy Enstitüleri, siyasi çekişmelerin en önemli malzemesi haline gelmiş ve köy ağalarının siyasi baskısı ile o zaman ki iktidar partisi CHP döneminde önemli kısıtlamalara uğrayan Köy Enstitüleri, 1950 de iktidara gelen Demokrat Parti İktidarı tarafından 1954 de kapatılmıştır.
Köy enstitüleri kapatıldığı tarihe kadar sadece eğitim alanında değil, toplumu tarım, sanat ve müzik gibi konularda da bilinçlendirecek donanıma sahip 17.251 köy öğretmeni yetiştirmiştir.
Açıkça söylemek gerekirse, Mustafa Kemal Atatürk sonrası dönem de CHP’ de dahil olmak üzere iktidara gelen tüm iktidarların en başarısız oldukları konu haline gelen eğitim politikaları,KÖY ENSTİTÜLERİNİN kapatılması ile başlamıştır.
Oysa, çağdaş dünyanın gerçeklerine uyumlu hale getirilmiş bir Köy Enstitüleri modeli sürdürülebilmiş olsaydı, bugün sadece okur yazar oranımız yükselmekle kalmaz,en büyük sorunumuz olan sorgulama kültüründen uzak bir kuşak yerine sorgulayan, olaylara çok daha geniş pencereden bakabilen bir kuşak yetiştirmiş olabilirdik.
**************************************
EĞİTİMDE YENİ YANLIŞLAR VE ATATÜRK ANADOLU LİSESİ
GİBİ MARKA OKULLARI YOK ETME ÇABASI.
Devlet okullarının büyük çoğunluğunda eğitim seviyesinin giderek düştüğü günümüzde, sayıları az da olsa başarıları ile öne çıkan bazı devlet okullarının başka eğitim kurumlarına dönüştürülmesi veya bu okulların kent dışında uzak bölgelere taşınması gibi garip uygulamalar, siyasi iktidarların eğitim alanında ki yanlışlarının yeni bir örneğidir.
Zaten dershanelerin kapatılması ve özel eğitim kurumlarının teşvik edilmesi ile ülkemizde iyi eğitim alma olanağı, adeta ekonomik düzeyi yüksek aile çocukları için geçerli hale gelmiştir.
Birçok okulun, öğrenci bulmakta dahi zorlanan imam hatip okullarına dönüştürülmesinin toplumda yarattığı tepkiler sürerken, başarısını kanıtlamış Atatürk Anadolu Lisesi gibi okulların yerlerinin değiştirilerek sınavsız öğrenci alacak hale getirilmesinin anlaşılabilir bir yanı yoktur.
Bu okulun tarihi bir geçmişi vardır. Bu bina, daha önce bir zamanlar Türkiye markası liselerin başında gelen ONDOKUZMAYIS LİSESİ olarak hizmet vermiştir.
Ben de o zamanlar ortaokulu da içinde olan Ondokuzmayıs Lisesi’nde altı yıl okudum. Bugün ülkemizin çok tanınmış başarılı bilim, sanat, edebiyat ve çeşitli meslek adamları bu binada yetişmiştir.
1967 yılında okul bahçesinde yapılan yeni binaya geçen Ondokuzmayıs Lisesi’nin tarihi binası, Atatürk Ortaokulu olarak hizmet vermeye devam etmiştir.
1992 de Atatürk Lisesi, 1998’de de Atatürk Anadolu Lisesi’ne dönüşen bu okul, tarihinden aldığı güç ile yönetim ve aile birliğinin üstün çabaları ile YGS ve LYS sınavlarında çok başarılı sonuçlar almıştır.(2017 yılı YGS sınavlarında 79. Sıra)
Bu okul, Bakanlığın sahip çıktığı Fen Liseleri, Proje Okullar ve Sosyal Bilimler Liselerinden (İmam Hatipler) oluşan 600 okuldan daha başarılı sonuçlar alarak Samsun’da aranan bir marka haline gelmiştir.
Şimdi bu okul, çevre karayolu üzerinde bir binaya taşınarak sınavsız öğrenci alan sıradan bir okul haline getirilmektedir.
Veliler tedirgin, Okul Aile Birliği şaşkın, öğrenciler üzgün ve panik halinde, “Neden?” Diye soruyorlar ve bu yanlıştan dönülmesi için gerekli yerlere başvurularını yapıyorlar ama tüm makamlar duvar olmuş cevap dahi vermiyor.
Bu nasıl bir iş anlamak mümkün değil. Sanırsınız ki, Millî Eğitim Bakanlığı’nın görevi eğitimi iyi seviyeye getirmek değil de başarıları ile örnek olan devlet okullarını da yok etmektir.
SONUÇ:
Yazımın giriş bölümünde de özetlediğim gibi siyasi iktidarların en başarısız olduğu eğitim konusunda, günümüz siyasi iktidarı da yeni yanlışlara imza atarak bu kötü geleneği sürdürüyor.
Yazık. Gerçekten çok yazık.
Ülkemizi daha güzel günlere götürmek üzere görev talep ederek iktidara gelen siyasetçilerin bu yanlışları sürdürmesini akıl ve mantık kabul etmiyor.
Üzülerek söylemek gerekirse, eğitim politikalarımızı çağdaş dünya düzeyinde geliştiremiyoruz ama iktidarların değişmesi ile değişen eğitim politikalarından sonra aynı iktidarların değişen bakanları ile dahi değişerek daha da bozulan eğitim politikaları becerisine terfi ettik.
SAYIN VALİM,
SAYIN MİLLİEĞİTİM MÜDÜRÜMÜZ,
Atatürk Anadolu Lisesi’nin, tarihi binasından ve yüklendiği başarılı konumundan kopartılmasına izin vermeyiniz.
Bu okulda eğitim almış bir Samsunlu olarak bu talebi, bu okulun öğrencileri ve velileri adına sizlere saygılarımla sunuyorum.
Bu talebimizin olumlu cevap bulacağı bir hafta dileğiyle.